KAMU KURUMLARINDA ÇALIŞAN İŞÇİLERE ÖDENEN “İLAVE TEDİYE” KAVRAMI VE KANUNİ DAYANAĞI
Kamu kurumları ile bunların sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları teşekküllerde çalışan ve işçi vasfını taşıyan çalışanlara ilave tediye yapılmasına ilişkin hükümler 6772 sayılı Kanun’da yer almaktadır. 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde işçi “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla, bir iş sözleşmesine dayalı olarak, 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarda çalışan her işçiye ilave tediyenin yapılması gerekecektir.
6772 sayılı Kanun’da öngörülen “ilave tediye” kavramı, kanun ile işçilere tanınan bir “ikramiye” olarak kabul edilmektedir. Nitekim, Yargıtay’ın bir kararında da ilave tediye kavramı, “kanuni ikramiye” kavramıyla özdeş kabul edilmiştir.
Kanunun 3. maddesinde, işçilere her yıl için birer aylık (yeraltında çalışan işçilere her yıl için ikişer aylık) ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere Bakanlar Kurulu kararı ile aynı oranda bir ilave tediye ödemesi yapılabileceği belirtilmiştir.
Keza Yasanın Ek 1. maddesi ile ilave tediyelerin Toplu İş Sözleşmesi ile kararlaştırılması halinde buna sınır getirilmiş ve “Bu Kanun uyarınca işçilere yapılan ilave tediyelerden ayrı olarak, her yıl için her biri bir aylık istihkakları tutarını (hafta ve genel tatil ücretleri dahil) geçmemek şartıyla toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki ikramiye daha verilebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Toplu İş Sözleşmesi ile yukarda belirtilen kurumlarda çalışan işçilere en çok iki ay daha ilave tediye ödeneceğinin kararlaştırılabileceği, bu miktar üzerinde ödeme yapılacağı şeklindeki düzenlemenin yasal sınırı aşan miktarda geçersiz olacağını kabul etmek gerekir.
Kanun, kapsam içinde olmayan ancak Toplu İş Sözleşmesi uygulanacak işyerleri için de Ek 2. madde ile bir sınırlama getirmiş ve kapsamda kalmayan işyerlerinde Toplu İş Sözleşmeleri ile en çok dört aylık, yeraltındaki işyerlerin de ise en çok beş aylık ilave tediye oranında ücret ödeneceği kuralına yer vermiştir. Ancak bu tür işyerlerinde Toplu İş Sözleşmesi ile kararlaştırılan bu tür ödemeleri ilave tediye olarak değil, akdi ikramiye olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Uygulamada işçi ile kamu kurumları arasında çıkan uyuşmazlıkların büyük çoğunluğu kanuni ikramiye ile akdi ikramiye ayrımının yapılamamasından kaynaklanmaktadır.
Kanunun 4. maddesine göre, ilave tediye alacağının ödeme zamanını, Bakanlar Kurulu belirler. Bakanlar Kurulunun kararı ile ilave tediye alacağı muaccel hale gelir. İlave tediye hesabı, Bakanlar Kurulunun belirlediği ödeme tarihlerindeki ücrete göre yapılmalıdır. Ödeme zamanı taraflarca kararlaştırılmadığında, Borçlar Kanunu’nun 101.’i maddesi uyarınca, temerrüt için alacaklının ihtarına gerek vardır. İlave tediye alacağı yasadan kaynaklandığından, talep halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmelidir.
Belediyeler ve Bunlara Bağlı Teşekküller 6772 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen işverenlerden birisi de belediyeler ve bunlara bağlı teşekküllerdir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun28 3. maddesinde belediye “Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi” olarak tanımlanmıştır. Belediyelerde çalışan işçilerin 6772 sayılı Kanun’da öngörülen ilave tediye hakkından yararlanacakları hususunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.
6772 sayılı Kanun’un 4/2. maddesinde, ilave tediye alacağından sigorta primleri kesilmeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Ancak 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 80/c ve 105. maddelerinin açık hükmü uyarınca ücretin eki niteliğindeki bu ödeme, 01.10.2008 tarihinden itibaren sigorta prim kesintisine tabidir.
İlave tediye, geniş anlamda ücrete dahildir. Dolayısıyla, ilave tediyenin yapılmaması halinde, bu husus, 4857 sayılı Kanun’un 24/ II-e maddesinde öngörülen haklı fesih nedenini oluşturduğundan, işçi sözleşmesini haklı nedene dayalı olarak feshetme hakkına sahip olacaktır. İlave tediyenin hiç ödenmemesi yanında, eksik ya da geç ödenmesi de haklı fesih nedenidir.